Ödev arşivi
                            EGE BÖLGESİ 


Coğrafî konumu ve sınırları: Türkiye'nin batısında bulunan Ege Bölgesi adını komşu de­nizden almıştır. Bölgenin kuzeyinde Marmara De­nizi, doğusunda iç Anadolu Bölgesi, güneyinde Akdeniz Bölgesi ve batısında Ege Denizi yer alır. Ülkemizin Güneydoğu Anadolu ve Marmara Bölgesi’nden sonra en küçük 3. bölgesidir. Yüzey şekilleri: Ege Bölgesi'nin yer şekille­rinin temelini doğu - batı doğrultusunda kıyıya dik olarak uzanan dağlar ve bunlar arasındaki çö­küntü alanları oluşturur. Yerkabuğunda kırıklar oluştuğu için bölge deprem alanıdır. Dağların kıyıya dik uzanması sonucunda; 1-Kıyılar fazla girintili, çıkıntılıdır. 2-Denizin ılıman etkisi iç kesimlere sokulabilir. 3-Kıyı ile iç kesimler arasında ulaşım kolaydır. Dağlar: Kaz Dağları, Madra Dağı, Yund Dağı, Boz Dağlar, Ay­dın Dağı, Menteşe Dağları, Simav Dağı, Eğrigöz Dağı, Murat Dağı, Türkmen Dağı, Domaniç ve Emir dağları. Ovalar: Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Sandıklı, Şuhut, Banaz, Çivril, Milas, Çine ve Tavas ovaları Akarsular- Bakırçay, Gediz, Küçük Mende­res, Büyük Menderes. Göller: Marmara gölü, Çamiçi (Bafa gölü). Baraj Gölleri: Demirköprü (Gediz), Kemer ve Adıgüzel (Büyük Menderes) İklim ve bitki örtüsü: Ege Bölgesi'nde etkili olan Akdeniz ikilimi yerini iç kısımlarda karasal iklime bırakır, iklime bağlı olarak kıyılarda görülen maki bitki örtüsü, iç kısımlarda yerini bozkırlara (step) bırakır. Nüfus ve Yerleşme: Ege Bölgesi nüfusu Marmara Bölgesi'nde olduğu gibi göçler nedeniyle artış göstermektedir. Nüfus daha çok kıyı şeridin­de ve iç kısımlara doğru sokulan ovaların kenarla­rında yoğunlaşmış durumdadır, iç Batı Anadolu eşiğinin çevresi ile Menteşe yöresi nüfusun az olduğu yerlerdir. Bölgenin en önemli şehirleri; İzmir, Manisa, Aydın, Uşak, Muğla, Denizli, Afyon ve Kütahya’dır. Ekonomik Özellikler Tarım ve hayvancılık: Ege Bölgesi'nde ve­rimli tarım alanlarının ve elverişli iklimin bulunma­sı, sulama koşullarının da iyi olması nedeniyle tarım önemli bir ekonomik faaliyettir. Ege birçok tarım ürününün en çok yetiştiği bölgemizdir. Yetiştirilen tarım ürünleri; zeytin, pamuk, incir, tütün, turunçgiller, şeker pancarı, tahıllar ve haşhaştır. Madenler: Ege Bölgesi madenler bakımın­dan da zengindir. Türkiye'de linyit en çok Ege Bölgesi'nde bulunur. Demir, krom, cıva, boraks, altın, tuz, zımpara taşı ve jeotermal enerji bölgenin diğer önemli yer altı zenginlikleridir. Sanayi: Marmara Bölgesi'nden sonra sa­nayileşmenin en çok olduğu bölgedir. Dokuma, tekstil, petro - kimya, makine, gıda endüstrisi, bölgede gelişen en önemli endüstri kollarıdır. Ticaret: Ege Bölgesi'nde ulaşım koşullarının iyi olması, çeşitli tarım ürünlerinin yetiştirilmesi ve sanayinin de gelişmiş olması nedeniyle iç ve dış ticaret gelişmiştir. Turizm: Doğal plajların varlığı, güneşlenme süresinin uzun olması, turistik tesislerin yeterliliği, antik kentlerin ve tarihi eserlerin bulunması, kaplı­calar bakımından zengin olması nedeniyle bölge­de turizm canlıdır. a. Ege Bölümü Coğrafî Konumu ve Sınırları: Ege bölümü­nün kuzeyinde Marmara Bölgesi, doğusunda İç Batı Anadolu Bölümü, güneyinde Akdeniz Bölgesi, batısında da Ege Denizi yer alır. Yüzey şekilleri: Bölümün yüzey şekillerinin temelini kırılmalar sonucunda oluşan ve kıyıya dik olarak uzanan dağlar ile bunlar arasındaki çö­küntü ovalan oluşturur. Dağlar: Kuzeyden, güneye doğru sırasıyla Kaz Dağı, Marda Dağı, Yunt Dağı, Bozdağlar, Aydın Dağları ve Menteşe Dağları yer alır. Ovalar: Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes ovaları, Menteşe dağlık yöre­sinde ise Milas, Çine, Tavas ovaları bulunur. Gediz, Büyük ve Küçük Menderes akarsuları taşıdıkları alüvyonları kıyıda biriktirerek birer delta oluşturmuşlardır. Bu akarsuların taşıdıkları alüvyonlar birkaç bin yıl içinde birer liman kenti olan Efes ve Milet‘in bugün kıyıdan kilometrelerce içerisinde kalmasına yol açmıştır. Aynı tehlike Gediz Nehrinin taşıdığı alüvyonların İzmir limanı için söz konusu olunca Gediz Nehrinin yatağı değiştirilmiştir. Akarsular: Bakırçay, Gediz, Küçük Mende­res ve Büyük Menderes. Göller: Çamiçi (Bafa Gölü) ve Marmara Gölü ile Kemer Baraj Gölü (Büyük Menderes üze­rinde) yer alır. Körfezler: Ege kıyıları çok girintili çıkıntılı olduğu için kıyıda irili ufaklı koylar, körfezler yer alır. En önemli körfezleri; kuzeyden güneye doğru, Edremit, Dikili, Çandarlı, İzmir, Kuşadası, Güllük ve Gökova'dır Yarımadalar: Karaburun, Bodrum, Datça ve Reşadiye Adalar: Ege kıyılarında irili ufaklı yüzlerce ada bulunmaktadır. Bu adalar Ege çöküntü saha­sının sular altında kalması sonucu buradaki dağ­ların yüksekte kalan kısımlarından oluşmuştur. İklim ve bitki örtüsü: Ege Bölümü'nde Ak­deniz iklimi etkilidir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Don olayına çok nadir rastlanır. Ancak yağış ve sıcaklık değerleri güneyden kuzeye doğru farklılık gösterir. Bölümün doğal bitki örtüsünü alçak kesimlerde makiler, yükseklerde ise kızılçam ormanları oluşturur. Nüfus ve yerleşme: Kıyı bölümü ve ovalık sahalar nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yerlerdir. Bu durumun nedeni buraların geniş ve verimli tarım alanları olmasıdır. Menteşe Dağlık Yöresi isew nüfusun seyrek olduğu sahadır. Bölümün en büyük şehri İzmir’dir. Diğer yer­leşmeleri ise; Denizli, Aydın, Muğla, Manisa, Ay­valık, Edremit, Marmaris, Datça, Bodrum, Kuşa­dası, Çeşme ve Foça'dır. İzmir: Sanayi, ticaret, ulaşım, liman, askerî ve üniversite şehri özelliğiyle çok fonksiyona sahip bir kentimizdir. Nüfus miktarı bakımından 3. büyük şehrimizdir. Doğal limanı olması, iyi bir ulaşım ağıyla çevresine bağlanması İzmiri büyük bir sanayi ve ticaret şehri haline getirmiştir. Ayrıca bu şehrimizde yerli ve yabancı malların sergilendiği büyük bir fuar açılmaktadır. Denizli: Önemli bir ticaret ve dokuma sana­yi merkezidir. Pamukkale travertenleri ve şifalı suları ile canlı bir turizm merkezidir. Ekonomik Özellikler Tarım ve Hayvancılık: Bölümdeki çöküntü ovalarının verimli olmaları ve sulamanın da geliş­mesi nedeniyle modern tarım yöntemleri uygulanır. Üzüm, incir, pamuk, tütün, zeytinin en çok yetiştirildiği yer burasıdır. Ayrıca turunçgiller, ta­hıllar, çeşitli meyve ve sebzeler yetiştirilir, seracı­lık yapılır. Edremit ve Ayvalık’ta zeytin, Bakırçay ovası ve İzmir çevresinde tütün, Gediz ve Küçük Menderes ovalarında çekirdeksiz üzüm, Büyük Menderes ovasında incir yoğun olarak yetiştirilmektedir. Büyük yerleşim merkezlerinin çevresinde ahır ve kümes hayvancılığı gelişmiştir. Muğla çev­resinde arıcılık önem kazanmıştır. Bunların yanı sıra az da olsa balıkçılık yapılmaktadır. Madenler: Linyit; Soma (Manisa), Muğla ve İzmir’de Krom; Muğla'da Civa; Ödemiş (İzmir) de Altın, Söke (Aydın) de Zımpara taşı; İzmir’de Demir; Eğmir (Balıkesir)de Tuz; Çamaltı (İzmir)de Jeotermal kaynak, Sarayköy (Denizli)de bulunur. Endüstri: Kıyı Ege, Çatalca – Kocaeli Bölümü’nden sonra endüstrinin en çok geliştiği bölümdür. Doku­ma, konserve, zeytinyağı, sabun, petro - kimya (İzmir Aliağa'da rafineri), demir - çelik (İzmir), Jeotermal (Denizli - Sarayköy) ve termik santral (Muğla'da Gökova ve Yatağan, Manisa'da Soma bu bölümde yer alan en önemli endüstri kuruluşlarıdır. Bu bölümde ticaret İzmir’de yoğun­laşır, İzmir önemli bir ithalat - ihracat limanına sahiptir. Ayrıca her yıl 9-26 Eylül tarihleri ara­sında İzmir’de Uluslar arası Fuar açılır. Turizm: Ege Bölümü; deniz turizminin ge­lişmesi, antik kentlerin varlığı (Efes, Selçuk, Meryem ana, Bergama, Bodrum, Millet, Sard gibi). Pamukkale travertenleri, kaplıcalar, millî parklar, Manisa mesir macunu şenlikleri nedeniyle yerli ve yabancı turistlerin akınına uğrar. B. Içbatı Anadolu Bölümü Coğrafî konumu ve sınırları: Bölümün ku­zeyinde Marmara Bölgesi, doğusunda iç Anadolu Bölgesi, güneyinde Akdeniz Bölgesi, batısında da Ege Bölümü yer alır. Yüzey şekilleri: İçbatı Anadolu'da yer şe­killerinin temelini orta yükseklikteki dağlar ve pla­tolar oluşturur. Bölümde yükselti batıdan - doğuya doğru artar. Dağlar: Murat, Sandıklı, Emir, Eğrigöz, Akdağ, Şaphane, Türkmen, Domaniç dağları. Plâtolar: Yazılıkaya platosu. Ovalar: Çivil ve Banaz. Akarsular: Gediz, Büyük Menderes, Sakar­ya, Porsuk ve Susurluk ırmaklarının yukarı çığırla­rı (kaynaklarını aldıkları yerler) bu bölümdedir. Göller: Karamık ve Eber gölleri ile Adıgüzel Baraj gölü (Büyük Menderes), Demirköprü Baraj gölü (Gediz), Porsuk Baraj gölü (Sakarya) bu bölümde yer alır. İklim ve bitki örtüsü: Içbatı Anadolu'da denizden uzaklaşmanın ve yükseltinin artması nedeniyle karasal İklim etkilidir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar uzun, soğuk ve kar yağışlıdır. Sık sık don olayı görülür. Yaz kuraklığı Asıl Ege Bölümü’ne göre daha az hissedilir. Doğal bitki örtüsünü platolarda otsu topluluklar, dağlarda ormanlar İç Anadolu Bölgesine yakın sahalarda ise bozkırlar (step) oluşturur. Nüfus ve yerleşme: Yükseltinin fazla olma­sı, verimli tarım alanlarının azlığı, İklimin karasal olması nedeniyle nüfus yoğunluğu Ege Bölümü'ne göre azdır. Kütahya, Afyon ve Uşak bölümün en önemli yerleşmeleridir. Diğer önemli yerleşim bi­rimleri arasında; Gediz, Tavşanlı, Simav, Emet, Kula, Sandıklı, Emirdağ, Bolvadin sayılabilir. Afyon'un tarihimizde ayrı bir önemi vardır. Yunan ordusunun yenilgisi ile sonuçlanan Büyük Taarruz (26 Ağustos 1922) burada başlamıştır. Ekonomik Değerler Tarım ve hayvancılık: Karasal iklim nede­niyle bu bölümde tahıllar, şeker pancarı ve haş­haş üretilir. Bölümde tarımdan elde edilen gelirin az ol­ması nedeniyle küçükbaş hayvancılık da yaygın olarak yapılır. Madenler: Linyit: Tavşanlı, Tunçbilek, Seyitömer, Değirmisaz - Kütahya, Krom: Kütahya Mermer: Afyon, Kütahya Bor: Emet - Kütahya Endüstri: iç Batı Anadolu'da endüstri Ege Bölümü'nde olduğu kadar gelişmemiştir. Şeker, çimento, mermer (Afyon, Kütahya) maden suyu (Afyon), gübre (Kütahya) dokuma, termik santral (Seyitömer, Tunçbilek) bölümün en önemli endüstri kuruluşlarını oluşturur. Halıcılık önemli bir uğraşı koludur. Uşak, Gördes, Kula, Demirci ve Simav’da dokunan halılar dünyaca meşhurdur. Ticaret: Halı ticareti başta olmak üzere ta­rım ve hayvan ürünleri ticareti yapılır. Turizm: Kaplıcalar ve tarihî eserler bölümün turizm değerlerini oluşturur. Ege Bölgesi'nin Genel özellikleri 1. Kıyı uzunluğu en fazla olan bölgemizdir. 2. Zeytin, üzüm, incir, haşhaş, tütün, pamuk gibi ürünlerin üretiminde ülke birincisidir. 3. Linyitin en çok çıkarıldığı bölgedir. 4. Sanayileşmede Marmara Bölgesi'nden sonra 2. sırada yer alır. 5. Turizm gelirleri bakımından Marmara'dan sonra 2. sıradadır. 6. Türkiye'deki tek Jeotermal enerji santrali Denizli (Sarayköy)'dedir. 7. Akdeniz Bölgesi'nden sonra seracılığın en çok yapıldığı bölgemizdir. 8. Yüzölçümü bakımından ülkemizin %10'nu kaplar ve 5. sıradadır. 9. Orman oram bakımından %16'lık oran ile 4. sırada yer alır. 10. Kıta sahanlığı en geniş olan kıyımızdır.

             MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

GÖREV SÜRESİ 29 EKİM 1923 10 KASIM 1938 Mustafa Kemal, 1881 yılında Selanik'te doğdu. İlköğrenimine, Annesi Zübeyde Hanım'ın isteği üzerine Hafız Mehmet Efendi mahalle mektebinde başladı. Bir süre devam ettiği bu okuldan babasının isteğiyle ayrıldı ve öğrenimini o günün çağdaş eğitim anlayışını benimseyen Şemsi Efendi Mektebi'nde tamamladı. Mustafa Kemal, askeri dehasını ve liderlik yeteneğini geliştireceği askerî eğitimine, 1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesi'nde başladı. 1896-1899 yıllarında Manastır Askerî Lisesi'ni, 1902 yılında teğmen rütbesiyle Kara Harp Okulu'nu, 1905 yılında ise yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisi'ni bitirdi. 1905-1907 yılları arasında Şam'daki, 5. Ordu'da görev yapan Mustafa Kemal, 1907'de, bugün kıdemli yüzbaşı olarak adlandırılan kolağası rütbesini aldı. 13 Nisan 1909'da, tarihimizde 31 Mart olayı olarak bilinen ayaklanmanın bastırılmasında etkin rol oynayan Hareket Ordusu'nda, Kurmay Başkanı olarak görev yapan Mustafa Kemal, 1910 yılında Picardie Manevraları'nda Türk Ordusu'nu temsil eden kurulda yer aldı. 1911 yılında, İstanbul'da Genelkurmay Başkanlığı'ndaki görevinin ardından, İtalyanların Trablusgarp'a saldırısıyla başlayan savaşta, Tobruk ve Derne bölgelerinde gönüllü yerel güçlerin başında bulundu. Aynı yılın 27 Mart'ında binbaşı oldu, 1912 yılının 6 Mart'ında ise Derne Komutanlığı'na getirildi. 1912'de Balkan Savaşı'nın başlamasıyla, İstanbul'a geri dönerek, Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katılan Mustafa Kemal, Dimetoka ve Edirne'nin geri alınmasında önemli rol oynadı. 1913 yılında atandığı Sofya Ataşemiliterliği görevini sürdürürken yarbaylığa yükseltildi. 1914 yılının Ekim ayında, Osmanlı İmparatorluğu'nun İttifak Devletleri'nin yanında I. Dünya Savaşı'na katılmasıyla, 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi. İtilaf Devletleri'nin tüm gücüyle yüklendiği Çanakkale'de eşsiz bir direnişin önderliğini yapan, çarpışmanın yazgısını değiştiren ve "Çanakkale geçilmez" dedirten yine Mustafa Kemal'di. 25 Nisan 1915'te, Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerinin yenilgiye uğratılmasının ardından, 1 Haziran 1915'te albaylığa yükselen Mustafa Kemal, Anafartalar Grubu Komutanı olarak 9-10 Ağustos'ta Anafartalar, 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar Zaferleriyle başarılarına yenilerini ekledi. 27 Ocak 1916'da karargâhı Edirne'de bulunan 16. Kolordu'nun Komutanlığına atanan Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra, 16. Kolordu'nun, Doğu Cephesi'nin güçlendirilmesi amacıyla Diyarbakır'a kaydırılması kararlaştırılınca, Kolordu Komutanı olarak Diyarbakır'a gönderildi ve rütbesi tümgeneralliğe yükseltildi. Rus güçleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Mustafa Kemal, 2. Ordu Komutanlığı'na, sonra da Halep'te Alman Generali Falkenheim komutasındaki Yıldırım Orduları Grubu'nda, 7. Ordu'nun Komutanlığı'na atandı. 15 Aralık 1917'de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya'ya yapılan resmî ziyarete katılan Mustafa Kemal, 15 Ağustos 1918'de yeniden 7. Ordu Komutanı olarak Halep'e döndü. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından bir gün sonra, Mustafa Kemal'in, 31 Ekim 1918'de getirildiği Yıldırım Orduları Komutanlığı görevi, bu Ordu'nun 13 Kasım 1918'de kaldırılması üzerine sona erdi. O'nun artık görev yeri Harbiye Nezareti idi. Mondros Ateşkesi, yurt topraklarının İtilaf Devletleri'nce paylaşılmasını ve işgal edilmesini öngören, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş sürecini hızlandıran, koşulları ağır bir antlaşma olarak tarihteki yerini aldı. Ateşkes koşullarının yanı sıra, yöneticilerin yanlış tutum ve davranışları sonucu ülkenin içine sürüklendiği durum, Mustafa Kemal'in uzun yıllar boyunca zihninde yeşeren düşüncelerini harekete geçirmesini ve Türk Ulusu'nu esenliğe kavuşturacak kararı almasını sağladı. Mustafa Kemal'in, "Ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız, koşulsuz bağımsız yeni bir Türk Devleti kurma" kararını alması ve bunu gerçekleştirecek koşulları oluşturmak amacıyla Samsun'a hareketi, tarihin akışını değiştiren bir adımdır. "19 Mayıs" Türk Ulusu ve kendi yaşamı içinde öyle bir dönüm noktasıdır ki, Mustafa Kemal bu günü "doğum günü" olarak nitelemiştir. Mustafa Kemal'in, "Ben, Samsun'a çıktığım gün elimde maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk Milletine güvenerek işe başladım" sözleri, O'nun kurtuluş yolunda, ulusal birliği gerçekleştirmek düşüncesiyle çıktığı Anadolu yolculuğunda Türk Ulusu'na duyduğu güveni ortaya koymaktadır. Ulusal savaşımın bayrağını açmak için beklediği fırsat, 9. Ordu Müfettişliğine getirilmesi ile karşısına çıktı ve 19 Mayıs 1919'da ulaştığı Samsun'da kısa bir süre kaldıktan sonra 28 Mayıs 1919'da gittiği Havza'da, tüm komutanlara, üst kademedeki yöneticilere ve ulusal kuruluşlara gizli bir genelge yayımlayarak, işgal karşısında bütünleşme çağrısında bulundu. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgede, "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" ilkesine yer vererek, Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. İngilizlerin baskısı sonucu müfettişlik görevinden alınmak istenmesi üzerine, askerlikten ve resmî görevinden ayrılma kararı alan Mustafa Kemal, 8 Temmuz 1919'da bir duyuruyla, tüm gücüyle Anadolu'nun bağımsızlık savaşı için çalışacağını açıkladı. 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 günlerinde, geleceğimizin sağlam temeller üzerinde biçimlenmesinin yolunu açan Kurtuluş Savaşı'nın temel ilke ve yöntemlerinin belirlendiği, Erzurum Kongresi'ni topladı. Bölgesel konuları görüşmek için toplanan Kongre'de ülkenin tümünü ilgilendiren önemli kararlar alınarak ulusal savaşımın esas programı hazırlandı. Mustafa Kemal 7 Ağustos 1919'da Kongre'nin kapanışı nedeniyle Kongre heyetine yaptığı konuşmada, esaslı kararlar alındığını ve dünyaya Ulusumuzun varlığı ve birliğinin gösterildiğini, tarihin bu Kongre'yi ender ve büyük bir eser olarak kaydedeceğini söyleyerek, toplantının önemini ortaya koydu. 4-11 Eylül 1919 günleri arasında toplanan ve Ulusumuzun, birlik ve dayanışma içinde bağımsızlığından hiçbir koşulda ödün vermeyeceğini dünyaya duyuran Kongre olma özelliği taşıyan Sivas Kongresi'nde, manda yönetimi tümüyle reddedildi. Erzurum Kongresi kararları genişletilerek, Misak-ı Millî görüşü yinelendi. Tüm ulusal direniş örgütleri "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında birleştirildi. Yurdumuzun tamamını temsil eden Heyeti Temsiliye'nin başkanlığına seçildi. 20-22 Ekim 1919'da İstanbul'dan gelen Bahriye Nazırı Salih Paşa'yla Amasya'da görüştü. Anadolu'da başlatılan ulusal savaşımın İstanbul Hükûmeti tarafından tanınması yönünden büyük önem taşıyan Amasya Protokolü imzalandı. 7 Kasım 1919'da, İstanbul'da toplanması kararlaştırılan Osmanlı Meclisi için Erzurum'dan milletvekili seçildi. 27 Aralık 1919'da, Heyeti Temsiliye üyeleriyle birlikte geldiği Ankara, bu tarihten sonra Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın önemli kararlarının alınarak, tüm Anadolu'ya yayıldığı önemli bir merkez oldu. İstanbul'un, 16 Mart 1920'de resmen işgal edilmesi üzerine, Mustafa Kemal, bu hareketin haksız ve hükümsüz olduğunu belirterek, kapanan Meclis'in Ankara'da açılacağını tüm dünyaya ilân etti. Mustafa Kemal, 19 Mart 1920'de yayınladığı bir genelgeyle, ulusun yeniden seçeceği temsilcilerle kurulacak yeni Meclis'in ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlayacak önlemleri alacağını ve uygulayacağını duyurdu. Bu genelgenin ardından ülkenin her yerinde seçimler yapıldı ve Ankara'da toplanacak Millet Meclisi'nin hazırlıkları tamamlandı. Böylece ulusal istenci gerçekleştiren ilk Meclis 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplandı ve Mustafa Kemal Meclis Başkanlığı'na seçildi. Bağımsızlık savaşımının askerî ve siyasî önderi ve ileri görüşlü kişiliğiyle davanın beyni olan yüce önder, 11 Mayıs 1920'de İstanbul Hükûmeti tarafından ölüm cezasına çarptırıldı. Bir an önce kurulmasına büyük önem verdiği düzenli ordu ilk başarısını, 11 Ocak 1921'de, I. İnönü, 31 Mart 1921'de de II. İnönü zaferlerini kazanıp, Yunanlıların geri çekilmek zorunda kalmasıyla elde etti. Meclis'te uzun görüşmeler sonucu 20 Ocak 1921'de ilk anayasa olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, Misak-ı Milli'ye ve Anayasa'nın ilkelerine uygun biçimde çalışır duruma getirebilmek için, 10 Mayıs 1921'de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu'nu kurdu. Grubun seçilerek göreve getirilen başkanı Mustafa Kemal'di. 5 Ağustos 1921'de, Mustafa Kemal'in, geniş yetkiler verilerek üç ay süre ile Başkomutanlık görevine getirilmesini sağlayan yasa kabul edildi. "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz." anlayışı ve direktifiyle 23 Ağustos-13 Eylül günleri arasında, 22 gün 22 gece süren çarpışmalardan sonra Yunan Ordusu Sakarya Nehri'nin doğusunda tümüyle yenilgiye uğratıldı. Sakarya Zaferi'nin ardından, TBMM'nin çıkardığı bir yasayla, savaştaki üstün başarısından dolayı Yüce Önder Mustafa Kemal'e 19 Eylül 1921'de "mareşallik" rütbesi ve "gazi" unvanı verildi. 26-30 Ağustos 1922 günleri arasında Mareşal Gazi Mustafa Kemal komutasındaki Başkomutan Meydan Muharebesi, Türk Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı. Başkomutan'ın "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" emriyle Türk Ordusu, büyük bir moral ve güç ile İzmir yönünde ilerledi. 9 Eylül 1922'de çekilen düşman kuvvetlerinin İzmir'de yenilgiye uğratılmasıyla, 4 yıl süren Ulusal Kurtuluş Savaşımı amacına ulaştı. 3 Ekim 1922'de imzalanan ve 11 Ekim 1922'de yürürlüğe giren Mudanya Ateşkes Antlaşması ile savaş durumu sona erdi. Barış Antlaşmasının koşullarını görüşmek üzere Lozan'da yapılacak konferansa İtilaf Devletleri'nin İstanbul Hükûmeti'ni de çağırması üzerine, 1 Kasım 1922'de TBMM'nce alınan "Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı yalnız ve ancak TBMM'dir" kararıyla saltanat kaldırıldı. Varlığından büyük güç aldığı annesi Zübeyde Hanım'ı 15 Ocak 1923'te kaybeden Gazi Mustafa Kemal, acısına karşın, Ulusuna olan görev ve sorumluluklarını yerine getirmek için çalışmalarına ara vermedi. 29 Ocak 1923'te Gazi Mustafa Kemal, Latife Uşaklıgil ile 5 Ağustos 1925'e kadar sürecek evliliğini yaptı. 17 Şubat 1923'te İzmir'de ilk Türkiye İktisat Kongresi'nin açılışını yapan Gazi Mustafa Kemal, çağdaşlaşma yolunda, iktisadî kalkınmanın gerekliliğini vurgulayarak, siyasî ve askerî zaferlerin, ekonomik zaferlerle desteklenmeden, kısa süreli olacağına dikkat çekti. 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla, Devletimizin uluslararası alanda siyasal, hukuksal, ekonomik ve toplumsal ilişkileri yeniden düzenlendi. Yeni Türk Devleti'nin varlığının, egemenliğinin ve bağımsızlığının tanınmasını sağlayan Lozan Antlaşması ile Misak-ı Millî sınırları İtilaf Devletlerince resmen kabul edildi. Gazi Mustafa Kemal'in, "Lozan Antlaşması, Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastin yıkılışını ifade eden bir vesikadır." sözleri, Lozan'ın tarihimizdeki yerini ve önemini gözler önüne sermektedir. 13 Ağustos 1923'te, Gazi Mustafa Kemal, ikinci kez TBMM Başkanlığı'na seçildi. 9 Eylül 1923'te, Cumhuriyet Halk Fırkası'nı kurdu. TBMM'nin aldığı bir kararla yeni devletin başkenti, 13 Ekim 1923'te Ankara oldu. Ulusal egemenlik esasının tam olarak ancak cumhuriyet yönetimiyle olanaklı olacağını düşünen Gazi Mustafa Kemal, 27 Eylül 1923'de Neue Freie Presse muhabirine verdiği demeçte "Yeni Türkiye Anayasasının ilk maddelerini sizlere tekrar edeceğim: Hakimiyet Kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme kudreti, yasama yetkisi milletin tek ve gerçek temsilcisi olan mecliste toplanmıştır. Bu iki kelimeyi bir kelimede anlatmak mümkündür: Cumhuriyet..." diyerek Cumhuriyet'in kurulmasının yakın olduğu işaretini verdi. Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim akşamı Çankaya Köşkü'nde yemeğe davet ettiği arkadaşlarına "Yarın Cumhuriyet'i ilân edeceğiz" diyerek, kurtuluş sürecinde temelleri adım adım atılan ve ulusal egemenliğe dayanan yeni yönetim biçimini yaşama geçirme zamanının geldiğini ortaya koydu. O gece, İsmet İnönü ile birlikte bir yasa tasarısı hazırladılar. 1921 Anayasa'sının 1. maddesinin sonuna "Türkiye Devletinin hükûmet biçimi cumhuriyettir" cümlesini ekleyerek, ilgili maddelerdeki gerekli değişiklikleri kaleme aldılar. 29 Ekim günü toplanan Halk Fırkası Genel Kurulu'nda konuşan Mustafa Kemal, hükûmet krizi ve bunun çözümü için Anayasa'nın 1, 2, 4, 10, 11, 12. maddelerinin değiştirilmesini ve hükûmetin şeklinin Cumhuriyet olmasını öngören teklifi sundu. Parti toplantısında kabul edilmesinin ardından Anayasa Komisyonu'nda incelenen tasarı İsmet İnönü'nün, ivedilikle görüşülmesi önerisi üzerine okundu ve ivedilikle görüşüldü: Meclis 29 Ekim 1923 günü saat 20.30'da Cumhuriyet'i ilân etti. Ardından Cumhurbaşkanı seçimi için oylama yapıldı ve sonucu İsmet Paşa Meclis'e şöyle bildirdi. "Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı için yapılan oylamaya 158 kişi katılmış ve cumhurbaşkanlığına, 158 üye oybirliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Hazretleri'ni seçmişlerdir." Atatürk'ün "Türk Mileti'nin karakter ve adetlerine en uygun idare cumhuriyet idaresidir" dediği Cumhuriyet'in kuruluşu tüm yurtta coşkuyla karşılandı. Kazandığı zaferleri, "daha büyük gayelere ulaşmak için gerekli vasıta" olarak niteleyen Gazi Mustafa Kemal, başarılarının ardından devlet yapısında ve toplum yönetiminde büyük reformların yapılmasına öncülük etmesinin yanı sıra, çağdaş yaşam anlayışının temellerini de attı. Bu yaklaşımla ilk olarak, 3 Mart 1924'te Cumhuriyet'in çağdaş yönetim anlayışıyla örtüşmeyen Halifelik ile Şer'iye ve Evkaf Vekâleti kaldırıldı. Böylece lâik hukuk sistemine geçiş sürecinde önemli bir adım atılmış oldu. 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun kabul edilmesiyle, her kademedeki okullarda eğitim birliği sağlandı. Medreseler kapatılarak, ulusal, lâik ve çağdaş eğitim kurumlarıyla Türkiye Cumhuriyeti gelişimini sürdürdü. Art arda yaşama geçirilen devrimlerin Devletin siyasal ve toplumsal düzeninde gerçekleştirdiği köklü değişikliklere bağlı olarak, 20 Nisan 1924 günü Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci anayasası kabul edildi. Köylüyü Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi olarak niteleyen ve tarım ile sanayinin birarada gelişiminin istikrarlı ve planlı kalkınmanın temeli olduğuna inanan Gazi Mustafa Kemal, modern tarıma öncülük etmek amacıyla 1925 yılında Atatürk Orman Çiftliğini kurdu. Gazi Mustafa Kemal, 24 Ağustos 1925'te, Kastamonu'ya yaptığı gezide şapka giyerek, bu çağdaş simgeyi Ulusuna tanıttı. 25 Kasım 1925'te, Ulus'un içinde bulunduğu büyük değişim ve dönüşüm sürecinin uzantısı olarak Şapka Yasası kabul edildi. 30 Kasım 1925'te tekke ve za'viyeler ile türbeler kapatıldı ve türbedarlıklar ile birtakım unvanların kaldırılmasına dair Yasa kabul edildi. Batı dünyasıyla kurulan ilişkilerde, takvim ve zaman ölçülerinin farklılığından kaynaklanan sorunlar, 26 Aralık 1925'te milâdî takvim ve 24 saat esasına geçilmesiyle aşıldı. 26 Mart 1931 gününde kabul edilen Yasa'yla metre ve kilogram gibi çağdaş uzunluk ve ağırlık sistemlerinde uluslararası standarda ulaşıldı. 17 Şubat 1926'da, Mecelle ve Şer'i Hukuk yerine Türk Medenî Kanunu kabul edildi. Kadınlarımızın yasalar önünde erkeklerle eşit haklara sahip olması, çok eşliliğin yasaklanması, medenî nikâh zorunluluğunun getirilmesi, mahkeme yoluyla boşanma gibi değişiklikler, Türk toplumunu çağdaş hukuk anlayışı ve yaşam biçimi ile tanıştırdı. Türk kadını 1930'da belediye, 5 Aralık 1934'te de milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme haklarını elde etti. 1926 Haziranı'nda Gazi Mustafa Kemal'e İzmir'de düzenlenmesi tasarlanan suikast girişimi önceden haber alınarak önlendi ve düzenleyicileri tutuklandı. Yüce önder bu girişimi, Anadolu Ajansı'na, "Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidar kalacaktır" sözüyle değerlendirdi. 30 Haziran 1927'de askerlikten emekli oldu. Toplumların hafızasının canlı tutulmasının, ulusal birliğimiz ve aydınlık geleceğimiz için taşıdığı önemin bilinciyle, Samsun'a çıktığı andan başlayarak, Kurtuluş Savaşı'nın tüm evrelerini, Cumhuriyet'in kuruluşunu ve devrimlerini, sorumlu devlet adamı kişiliğiyle Büyük Nutuk adlı yapıtında topladı. 15 Ekim 1927'deki Cumhuriyet Halk Fırkası'nın İkinci Kurultayı'nda "Büyük Nutuk"u okudu. Büyük Nutuk'un sonunda, Türkiye Cumhuriyeti'ni, her zaman güvendiği Türk gençliğine emanet etti. 1 Kasım 1927'de ikinci kez Cumhurbaşkanlığı'na seçildi. 10 Nisan 1928'de, 1924 Anayasası'ndan "Türkiye Devleti'nin dini İslâmdır" hükmü çıkarıldı. 1937 yılında ise, Türkiye'nin lâik bir devlet olduğu ilkesi Anayasa'ya kondu. 24 Mayıs 1928'de, uluslararası rakamlar, 1 Kasım 1928'de de yeni Türk harfleri kabul edildi. O Ulusu'nun "Başöğretmeni"ydi ve yeni harfleri, çıktığı gezilerde yurttaşlarına tanıtma görevini üstlendi. 4 Mayıs 1931'de üçüncü kez Cumhurbaşkanlığı'na seçildi. Türk Ulusu'nun büyüklüğüne inanan Gazi Mustafa Kemal, onun çağdaş uluslar arasında yer alabilmesi için önce tarihini bilmesi ve geçmiş birikimlerini ilk kaynaklardan kendisinin araştırarak öğrenmesi gerektiğine inanıyordu. Bu anlayışın uzantısı olarak çıkarılan yönergeyle, 12 Nisan 1931'de Türk Tarih Kurumu kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinin kültür olduğunu belirten Ulu Önder, Türk dilinin güzelliğini ve zenginliğini ortaya çıkarmak ve onu gerçek değerine eriştirmek amacıyla, 12 Temmuz 1932'de Türk Dil Kurumu'nun kurulmasını sağladı. 26 Haziran 1934'te çıkarılan Soyadı Yasası ile TBMM tarafından Türk Ulusu'nun Yüce Önderine "Atatürk" soyadı verildi. 1 Mart'ta, 1935'te dördüncü kez Cumhurbaşkanı seçildi. Aynı yıl Cuma günleri yapılan hafta tatili Pazar olarak değiştirildi. 5 Şubat 1937'de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dayandığı temelleri oluşturan cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, lâiklik, devrimcilik ilkeleri Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişmez ve değiştirilmez yerini aldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin izlediği barışçı politikayı, "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözleriyle özetleyen Atatürk, bölgede barışın sağlanıp korunmasına büyük önem verdi. 1932'de Milletler Cemiyeti'ne giren Türkiye, 1934'te Balkan, 1937'de de Sadabad paktlarını imzaladı. 20 Temmuz 1936'daki Montreux Anlaşması'yla, Boğazlar Komisyonu kaldırılarak, yetkisi Türkiye'ye verildi. Atatürk'ün çözümü için büyük uğraş verdiği konulardan biri de Hatay sorunu oldu. 2 Eylül 1938'de Hatay'da bir Türk Cumhuriyeti kuruldu. Hatay Millet Meclisi 29 Haziran 1939 gününde oybirliğiyle aldığı kararla Türkiye Cumhuriyeti'ne katıldı. 7 Temmuz 1939 gününde çıkarılan bir yasa ile de Hatay ili kuruldu ve anavatana katılma işlemi kesinleştirildi. Yoğun çalışmalar sonucu sağlık durumunun gittikçe bozulması üzerine hastalığıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı tarafından ilk resmî bildiri, 31 Mart 1938'de yayımlandı. 15 Eylül 1938'de vasiyetini hazırlattı. Sağlık durumuna ilişkin raporların yayımlanmasına, 16 Ekim 1938'de başlandı. 10 Kasım 1938'de Dolmabahçe Sarayı'nda saat 09.05'te, ardında gözü yaşlı bir ulus bırakarak son nefesini verdi. Tarihe malolmuş saygın kişiliğiyle, insanlığın yetiştirdiği unutulmaz liderler arasındaki yerini alan Atatürk'ün ölümü yalnız Türk Ulusu'nu değil, tüm dünyayı derinden üzdü. Naaşı 21 Kasım günü geçici istirahatgâhı Etnografya Müzesi'ndeki katafalka yerleştirildi. Cenaze törenine tüm dünyadan özel temsilciler katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi, ölümünden bir yıl sonra olağanüstü kurultayında, büyük kurucusunun "Ebedî Şef" olarak sonsuza dek yaşatılmasını kararlaştırdı. Ölümünün 15. yılında, 10 Kasım 1953'te, naaşı büyük bir törenle Anıtkabir'deki ebedi istirahatgâhına defnedildi. Eşsiz lider, komutan, devrimci, siyaset ve devlet adamı olarak tüm insanlık için esin kaynağı olan Atatürk, doğumunun 100. yılında Türkiye'de ve dünyada törenlerle anıldı. UNESCO'nun aynı yılı Atatürk Yılı olarak ilan etmesi Ulusumuz için övünç kaynağı ve Yüce Önder'in saygın kişiliğine yakışan bir davranış oldu. Sömürge halklarına, bağımsızlıklarını kazanmaları savaşımında yol gösteren; tüm İslâm dünyasında ise, lâikliğin ilk kez başarıyla yaşama geçirilmesinde Türkiye'nin model olmasını sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, eserleri ve düşünceleriyle, Türk Ulusu'nun ve başka ulusların geleceğine ışık tutmayı sürdürmektedir.

EN ÇOK DOWLOAD EDİLEN PROGRAMLAR
 

» LimeWire Basic 4.12.4

» Windows Live Messenger (Türkçe) 8.0.0792

» Winamp Surround Edition 5.25 Full Beta 801

» Ares Lite Edition 1.8.1

» MSN Messenger (Türkçe - Windows 98/ME için) 7.0.0816

» Google Earth 4.0.1693 Beta

» WinRAR (Türkçe) 3.60 Beta 8

» BvT Live TV 2.0

» Avast! 4 Home Edition 4.7.871

» Turing Translator 6.02

EN SON ÇIKAN ALBÜMLER
 
FuLL Mp3 ALbÜMLeR


KARNEM.NET
 
Karnem.Net
 
Bugün 23 ziyaretçi (28 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol